IMDb: 7,5/10 |
İzlediğimiz ve biz de iz bırakan
filmlerden sonra tekrar tekrar izlenişlerde ilk izleyenleri
kıskanmak... Her ne kadar sahneleri biliyor, replikleri ezbere
söylüyor olsak da bazı filmler vardır ki aynı kaygı, aynı
heyecan, aynı duygu yaşanır içeride. Size “Equilibrium”
için bu garantiyi veremem ama eğer filmlerin baş yapıtlarından
Matrix hayranı ve kitap okumada George Orwell'ı seviyorsanız bu
filmin ideolojisini ve sahnelerini de seveceğinize inanıyorum.
Equilibrium 2002 yılı, Kurt Wimmer'in
senaristliği ve yönetmenliğindeki 107 dakikalık dispotik
bilim-kurgu eseridir. Aksiyon sahneleri ve ideolojik benzetmelerle
Matrix benzeri bir film kabul edilegelmiştir. Ayrıca Chaplin'in
“Modern Times”ındaki otomatikleşen ve sürü haline gelen insan
halini gösteren sahnenin bir benzeri de yapıtta yer almaktadır.
Filmde 3. Dünya savaşı sonrası dünyadaki bir nevi “Big
Brother” durumu yaşanmaktadır. Bunun için faşist bir dünyanın
yönettiği gücün insanlara Prozium adlı ilacı-hayır, mavi ya da
kırmızı değil- vermesi gerekmektedir. Duygusal olarak hissetmeyi
engelleyen bu ilaç ve bunu almayı reddeden, hisseden grup denetim
altında tutulmak istenmektedir. Bu denetim rahipler tarafından
takip edilmektedir ki orada karşımıza Christian Bale, Sean Bean ve
Taye Diggs abilerimiz karşımıza çıkmaktadır. Her rolün
altından büyük fiziksel değişimler sonucu kalkan Christian Bale,
bu sefer karşımıza fit, savaşan, soluk tenli bir rahip olarak
çıkıyor. Sean Bean ise akıllardaki “Acaba bu sefer de ölecek
mi?” düşünceleriyle bir gerilim yaşatsa da filmi izlemeyenler
için bu bilgiyi vermeyeceğim ki kendisi ve Taye Diggs filmde
Christian Bale'in rahip ortakları olarak bulunuyorlar. Kadın aktris
olarak duru ve hırçın bir oyunculukla karşımıza Emily Watson
çıkmaktadır ve bana kalırsa filmin soluk efektleri ve gri
dünyasına hoş bir renk katmıştır.
Sean Bean ve Christian Bale |
Sistem eleştirisine yönelik yapıtta
kostümler, mekanlar ve mimikler, tıpkı kurulmak istenen düzen
gibi soğuk, donuk ve karanlık. İnsanların hissetmesi sonucu
kıskançlık, hırs ve arzu gibi değerlerin dünyayı büyük
savaşlara sürekliği görüşündeki iktidarların, bunu aynı
tempodaki hissiz bir yaşamla sağlaması filmde işlenen konudur.
Hissetme suçu adı altında ölüm cezalarına dahi sürüklenen bir
yapıda, hisseden azınlık ve hissiz gücün çatışması, günümüz
zamanında ele alınmayan bir başlığa değinmektedir. Sanatın yok
edildiği -ki ilk sahnede Da Vinci hayranıysanız “Noluyoorr!?”
gibi bir tepki oluşabilir-, insani duyguların insanların elinden
alındığı, hiyerarşinin bir tokat gibi yüzünüze çarptığı
“İsyan” da iyi seyirler ve hisler dilerim.
Emily Watson |
Not: Equilibrium kelime olarak
'denge' anlamına gelmektedir ama yine mükemmel bir çeviri ile 'isyan' adı altında ülkemizde yayınlanmıştır.